sevgiliye mektup.
Merhaba sevgili dostlar.
Dünyadaki hayatımız doğum ile başlar, ölüm ile biter.
Bu zaman zarfı içerisinde bebeklik, çocukluk, gençlik, orta yaşlılık ve yaşlılık dönemlerini yaşarız.
Bu yaşam içerisinde aşklar, sevgiler yaşanır. Sevinçlerin yanında, üzüntüler ve acılar da yaşanır.
Güzel duygular seline kapılırsın, aşkı yaşarsın. Bu aşk bazen mısralarda şiir, şarkı, hikaye, roman, olarak dile getirilir.
Şunu kimse unutmasın, aşkın yaşı yoktur. Sevgi herkese lazımdır. Sevin, sevilin ve aşkı her yaşta da olsa yaşamaya çalışın.
Neyse biz bırakalım içinde bulunduğumuz dünyanın kötü tarafını, aşkın duygularını dile getirelim yazdığımız sevgiliye mektup ile:
Bu kitaba
ben senin için başladım. Bu sayfalardaki acılar, heyecanlar, şüphe ve
ıstıraplar sana hiç de yabancı değildir.
Çünkü onları
sen yarattın. Ve günün birinde böyle olmasını da sen istedin.
Senin
yarattığın şeyleri ben ancak kelimelerin kalıplarına dökmekle yetindim. Onlara
kendimden bir şeyler katabilecek kadar bir gönül huzuru içinde olsaydım,
duyduğum sevginin ve yaşadığım heyecanın ilahi güzelliğini aynen terennüm
etmeye muvaffak olur ve belki de bir şaheser yaratırdım. Fakat sen kalbinin
billur kadehine doldurduğun sevgini, bana şüphelerin zehriyle karıştırarak
verdin.
Tertemiz ve
arı bir sevgiyle sarhoş olsaydım, bu sayfalardaki sayıklamalarım, daha düzgün,
daha güzel olurdu herhalde… Bu yüzdendir ki, bu satırlar, benim değil, senin
eserin.
Bu
sayıklamaların daha ne kadar devam edeceğini sorarsan sana şu cevabı veririm.
-Daha ne
kadar yaşayacağımı bilmiyorum ki…
Beni
satırlarımla ve mısralarımla değil; satırlara ve mısralara gömülen duygularımla
oku,
Hani ben
ağlamam diyordun? Ne bu? Ne bu gözlerinde parıldayan? Sevgi mi, ıstırap mı,
özleyiş mi, pişmanlık mı? Hani ben üzülmem diyordun? Ya kirpiklerindeki
damlalar?.. Ya bakışlarındaki duman?
Sevginin
ıstırabında bile bir zevk olduğunu sende mi öğrendin yoksa.
Ağlama sevgili
kraliçem…
Yolların gurbete girdiği yerde
yolcular ağlamaz…
Mesafelerin ardında kalan gözyaşları
çoktan kurumuştur.
Bana bir şeyler vermek istiyorsan
kalbini ver… Bana acımak istiyorsan kendine acı… Bana yaklaşmak istiyorsan
gözlerini sil.. Ve doğan yıldızlara bakarak günahlarımızı affetmesi için
tanrıya dualar et.
Sana ne kadar nefret ve kinimden
bahsedersem, seni o kadar sevdiğimi anla. Ve sözlerime asla inanma kadınım..
Aşkın nefret ve kinle karışık
olduğunu, sen gene benden daha iyi bilirsin.
Saçlarını omuzlarında demet demet
dağıt… Alnındaki iri ter damlalarını mendilinle sil.
Titreyen parmaklarımı sıcak
avuçlarında tut. Ve siyah gözlerini bulutlu gözlerime dikerek bana (Evet) de
kadınım..
Niçin hala sessiz, sedasız oturuyor;
ve neden bana bir şeyler söylemek istemiyorsun? En azılı düşmanlar gibi
karşımda fırıl fırıl dönen akrep ve yelkovan, biraz sonra veda kampanasını
çalacak. Son şarkımızın zamanı hala gelmedi mi!
Kalbini
kıracak bir şey söylemedim ki.. Bana niçin darıldın?
Saadetini
çalanlar seni anlayabilselerdi, ne kendi saadetlerine suikast yaparlar, ne de
başkalarının saadetinin katili olurlardı.
Tanrı, bütün
kadınları senin gibi yaratsaydı, dünya rüyasında bile göremeyeceği bir sulha
kavuşurdu. .. Ve tanrının yarattığı bütün erkekler, sevdiklerini, seni sevdiğim
kadar sevselerdi dünya yüzünde aklı başında bir erkek kalmazdı…
Kör gözleri
sivri uçlu hançerler ne zaman oyacak, bilmiyorum.
Mademki
birbirini tanımamış iki yabancı olacaktık… O halde niçin beni sevdin? Ve
dudakların dudaklarıma neden sadakat mührünü bastı? Mademki yaşamış olmamla,
doğmamış olmam arasında hiçbir fark yoktu… Ey, bir anlık sevgine beni kurban
eden anam.. Niçin doğurdun bu ıstırap çocuğunu?,,,
Şafak vakti
yatağında sessiz sessiz uyuyan genç kızların rüyalarını dolduran hayaller ne
kadar güzeldir, bilir misin?
ELİNLE
KURDUĞUN MABEDİ YIKTIN
SANMIŞTIM
SEVDİĞİM AŞKA LAYIKTIN
BİR ZAMANLAR
ARZU İLE KARŞIMA ÇIKTIN
ŞİMDİ
ÇIKSANDA BİR, ÇIKMASANDA BİR
Yorumlar
Yorum Gönder